Gündem

İsveç’in NATO Üyeliği ve Terörle Mücadele Konusunda Türkiye’nin Duruşu Ne Olacak?

Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu, İsveç'in NATO üyeliği ve terörle mücadele konusundaki tavrını Meclis'te gündeme getirdi. Türkiye'nin bu konuda nasıl bir yol izleyeceği merak konusu.

Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu, Meclis’te İsveç’in NATO üyeliği hakkında verdiği önerge üzerine oldukça çarpıcı açıklamalarda bulundu. İsveç ve Finlandiya’nın, Ukrayna savaşı sonrası NATO’ya katılma kararı almış olmalarına rağmen Türkiye’nin bu üyeliklere nasıl yaklaştığı ve hangi faktörlerin etkili olduğu, Meclis’te konuşulan ana konu oldu.

Zorlu’ya göre, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusundaki taleplerine Türkiye’nin ilk başta sıcak bakmadığına dikkat çekildi. Özellikle PKK ve FETÖ terör örgütleri ile olan ilişkileri sebebiyle Türkiye, bu iki ülkenin NATO üyeliğine mesafeli bir yaklaşım sergilemişti. Zorlu, “PKK/YPG yandaşları İsveç’te para toplama veya gösteri düzenleme olanağı bulabiliyor” diyerek durumu vurguladı.

Cumhurbaşkanı’nın Açıklamaları:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17 Mayıs 2022’de İsveç’i “terör örgütlerinin kuluçka merkezlerinden biri” olarak nitelendirdiğini ve NATO’ya üyeliğinin mümkün olmadığını beyan ettiği aktarıldı. Erdoğan’ın bu konuda, “İsveç’ten 30 terörist istedik ‘Vermeyiz.’ dediler” ifadeleri de Zorlu tarafından gündeme getirildi.

Adalet Bakanı’nın Tutumu ve Yeni Yasalar:

Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın teröristlerin iadesi konusunda hiçbir adım atılmadığına yönelik açıklamaları da konuşulanlar arasında. Zorlu, “İsveç’te yeni terörle mücadele yasası 1 Haziran 2023’te yürürlüğe girmiş olsa da, uygulamada beklentilerin ne ölçüde karşılandığı henüz belirsiz” dedi. Konuşmasının devamında Zorlu şu ifadeleri kullandı;

-Bir başka husus da kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i hedef alan saldırılar maalesef Türk milleti tarafından da kaygıyla takip edilmektedir. Nitekim İsveç’in yaklaşık bir buçuk yıl yaptığı resmî başvurusunun ardından “ifade özgürlüğü” adı altında Kur’an-ı Kerim yakılması eylemlerine de izin vermeye devam ettiği bu süreç içerisinde görülmüştür. Ve bir başka husus: Temmuz ayındaki Vilnius Zirvesi’nin hemen ardından İsveç Başbakanı bu konuda şöyle demiştir: “Bu provokasyonlar İsveç’in NATO’ya girmemesi için yapılmıştı.” Bunu demiş olmasından sonra da Kur’an yakma eylemleri maalesef devam etti, bizim de İYİ Parti olarak İsveç Temsilciliğimiz Stockholm Savcılığına başvuruda bulundu.

-Bu konuda hatta tek girişim yapan siyasi partiyiz ama maalesef yüksek mahkemenin kararı doğrultusunda bu yeniden engellendi. Şimdi, soruyoruz: Peki, bu ve benzer sözler ortadayken şimdi ne değişti ki Sayın Erdoğan İsveç’in katılım protokolünü imzalayarak Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiştir. Biz İYİ Parti olarak milletimiz adına bu konuda iki temel husus üzerinde duruyoruz:

-Birincisi, son ve nihai kararı Meclisimizin verecek olması, elbette siyasi iktidarın bu sorumluluğu üzerinden atması için bir sebep olamaz. Siyasi iktidarın özellikle seçim döneminde yüksek perdeden yaptığı açıklama ve eylemlerle iç politika malzemesi hâline getirdiği bu meselenin ülkemizin ciddiyetine yaptığı olumsuz etkinin de maalesef farkındayız. Çabuk unutuluyor, bunun elbette bir altyapısı var: Rahip Brunson’ın geri dönüşü, Deniz Yücel faciası, Cemal Kaşıkçı çarkı gibi birçok konuda biz bu örneklerle karşı karşıyayız. Bakın, değerli arkadaşlar, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Türkiye Cumhuriyeti böyle bir tabloyu kesinlikle hak etmiyor.

-Bizim açımızdan meselenin ikinci boyutu da Türkiye Büyük Millet Meclisinin vermesi gereken bir kararın siyasi iktidarın bu tutarsız çizgisiyle değil, elimizdeki somut adım ve imkânlarla değerlendirmesi gerektiği yönündedir. Bu sebeple, Sayın Genel Başkanımızın dün yaptığı genel görüşme çağrısının sebebi budur. Biz, şimdi, siyasi iktidar temsilcilerinden, şu ana kadar İsveç’in verdiği taahhütler çerçevesinde neler yapıldığını, hangi adımlar atıldığını bize, milletimize ve Türkiye Büyük Millet Meclisine açıklamalarını arzu ediyoruz; bunu yapmalıyız çünkü milletimiz için en doğru kararı verebilmek zorundayız.

-Biz NATO’nun genişleme sürecine saygılıyız, elbette ülkemizin güvenlik kaygıları çerçevesinde ancak Türkiye’nin onuru, saygınlığı ve güvenlik çıkarları bizim için her şeyden daha önemli elbette.