'Öğretmenlik' Mesleğini İtibarsızlaştırma Çabaları!

4 Ağustos 2017 günü açıklanan Öğretmenlik Alan Bilgisi sınav sonuçlarıyla birlikte sınava ilişkin bazı sayısal veriler de ÖSYM tarafından paylaşıldı. Paylaşılan bu veriler üzerine haberler yapılmaya başlandı. 

Ne yazık ki yapılan bu haberlerde ‘öğretmenlik’ mesleğinin kutsiyetine zarar verecek yorumlar yapıldı. ÖSYM tarafından yapılan bir sınavda elde edilen sonuçlara bakılarak öğretmenlik mesleği hakkında yorum yapmayı kınıyoruz.

Öğretmen adaylarının sınavda elde ettiği net ortalamaları ‘Kendi Alanlarında Başarısız Oldular’ ‘Öğretmenler Sınıfta Kaldı’ ‘Öğretmenler Kendi Alanlarına Hakim Değiller’ şeklindeki başlıklarla paylaşan ve adeta öğretmen adaylarını yerden yere vuran bu yayıncılık zihniyetinin değişmesini temenni ediyoruz.

Bu haberleri yayımlayan haber kanalları başta olmak üzere basın ve yayın organlarına şu uyarıları yapmakta fayda buluyoruz:

1. ÖSYM tarafından paylaşılan veriler ortalama verilerdir. Ortalama veya ortalamanın altında net yapan öğretmen adaylarının atanması mümkün değildir. Ataması yapılan öğretmen adaylarının net ortalamasına veya netlerine bakmak daha doğru olacaktır.

2. Öğretmen adaylarını çileden çıkaran süreçlere ve onların psikolojisini alt üst eden etmenlere vakit ayırmak daha doğru olacaktır. Sınava girerken atama sayısını, kontenjan dağılımını, branş sıralamasını, mülakat komisyonlarının değerlendirmelerini, açıklanmayan mülakat sıralamalarını, torpilleri, haksız değerlendirmeleri ve daha bir çok etmeni kafasında toplayarak sınava giren adayların 50 sorudan 50 doğru çıkarmasını beklemek yanlış olmaz mı?

3. Normalde Ağustos ayı içerisinde bir atama yapılacaktı. Fakat bu takvim Şubat ayına kalacak. Şubat ayında yapılması gereken atama ise Temmuz-Ağustos aylarına kalacak. Bu denli uzun bir atama sürecinde ve diğer etmenlerle birlikte öğretmen adaylarının psikolojik hallerine vakit ayırmamak ayıp olmaz mı?

4. Öğretmenler şehit edilirken, öğretmenler fedakarlıklar yaparken, öğretmenler başarılar elde ederken sus pus olup bir sınavın ortalamalarına bakıp öğretmenlik mesleğini küçük düşürme çabasına girişmek daha büyük küçüklük değil midir?

5. Öğretmenleri geçici, sözleşmeli, kadrolu, aday, asil, ücretli gibi tabiri caizse kast sistemindeki gibi sınıflandırmasını yapan kurumu ve bu kurumun eksikliklerini irdelemek yayıncılık açısından daha objektif olmaz mı?

6. Öğretmen adaylarının sınavını yapan ve her sınavda en az 3-5 hatalı soruya, en az 2-3 çelişkili soruya imza atan kurum neden gündeme gelmez?

7. Eğitimin başında eğitimin içerisinde yer almış, sınıfta ders anlatmış, okul yöneticiliği yapmış, alanında başarılı ve diğer alanlara hakim bir Bakan olması gerektiğini savunmak eğitim haberciliği açısından daha iyi olmaz mı?

Bu maddeler sıralamakla bitmez. ‘Öğretmenlik’ mesleğine dil uzatırken önce yukarıda verdiğimiz uyarıları göz önünde bulundurup binlerce kez düşünüp öyle yorum yapmak gerekir. Üstelik bu yorumu yapacak kişilerin de bizzat eğitim camiasından olmaları gerekir.

Abdullah Karadaş

Kamupersoneli.net/Özel Haber

Exit mobile version