Gazetecilik Özgürlüğü ve Radyoloji Çalışanlarının Mücadelesi: Hakkı Saruhan Oluç’tan Anlamlı Çağrılar

Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç'un dile getirdiği gazetecilik özgürlüğü, radyoloji çalışanlarının hak arayışı ve yargı bağımsızlığı konuları, Türkiye'nin gündemindeki sıcak konular arasında yer alıyor. Oluç'un vurguladığı bu önemli meseleleri ve onun çağrılarını, derinlemesine bir analizle inceliyoruz.

Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç, basın özgürlüğüne dair kritik bir açıklamada bulundu. Oluç, “Kürt gazetecileri rahat bırakın, gazetecilik yapmak suç değildir,” diyerek, gazetecilik mesleğinin her türlü baskıdan arındırılması gerektiğinin altını çizdi. Bu kapsamlı beyanıyla, hem Kürt hem de Türk gazetecilere yönelik her türlü haksız uygulamaya karşı duruş sergileyen Oluç, gazetecilerin gerçekleri özgürce halka ulaştırabilmesi gerektiğini vurguladı.

Dünya Radyoloji Günü’nde, radyoloji alanında çalışanların seslerini duyuran Oluç, bu alandaki profesyonellerin karşı karşıya olduğu ekonomik zorluklara, artan iş yüküne ve sağlıkta şiddete dikkat çekti. Oluç’un vurguladığı gibi, radyoloji çalışanları, Sağlık Bakanlığı’na karşı taleplerini güçlü bir dille ifade ediyor: “Var olma mücadelesi veriyoruz, sesimizi duyun.”

Radyoloji Çalışanlarının Talepleri

Radyoloji çalışanlarının talepleri arasında, sağlıkta şiddeti önleyici düzenlemelerin ivedilikle yapılması, personel eksikliği sebebiyle yaşanan sorunların çözülmesi ve özel hastanelerle kamu hastaneleri arasındaki ücret farkının giderilmesi gibi konular bulunuyor. Oluç, bu taleplerin yerine getirilmesi için çağrıda bulunarak, meslek örgütlerinin karar alma süreçlerine dâhil edilmesinin önemini vurguluyor.

Yargı Bağımsızlığı ve Can Atalay Meselesi

Oluç, yargı bağımsızlığı meselesini Can Atalay örneği üzerinden ele alarak, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki mevcut tartışmalara dikkat çekti. Adalet Bakanlığı’nın bu tartışmadaki tavrının da endişe verici olduğunu belirten Oluç, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını ve bu kararların uygulanmasının önemini vurguladı.

Türkiye’deki yargı sürecinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki etkilerine değinen Oluç, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmamasının, Türkiye’nin uluslararası alandaki yargı mekanizmalarına olan güvenilirliğini sarsabileceğini dile getirdi. Bu durumun, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karşısında zor duruma düşebileceğinin bir işareti olduğunu belirtti. Konuya ilişkin şu ifadeleri kullandı;

Dünya Radyoloji Günü ve Çalışanların Çığlığı

!!Bir kez daha buradan hem iktidara hem yürütmenin çeşitli noktalarına seslenelim: Yani, Kürt gazetecileri rahat bırakın, Kürt gazetecilik yapmak suç değildir. Aynı şekilde Türklerin de gazetecilik yapması suç değildir. Gazetecilik yapmak suç değildir. Gazetecilerden elinizi çekin ve gazeteciler özgür bir biçimde hakikatleri, haberleri yurttaşlara ulaştırabilsinler. Kürt gazetecilerle olan dayanışmamızı Bir kez daha güçlü bir şekilde vurguluyoruz.

Bugün Dünya Radyoloji Günü sayın vekiller. Hastanelerin röntgen, manyetik rezonans, bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme bölümlerinde çalışan radyoloji çalışanları artan iş yükü, ekonomik zorluklar, sağlıkta şiddet, izin haklarının kullanılamaması gibi çok sayıda sorun yaşıyorlar ve buna ilişkin taleplerini ve protestolarını dile getiriyorlar. O alanda çalışanlarla dayanışmamızı dile getiriyoruz ve tabii ki taleplerini bir kez daha biz de vurgulamak istiyoruz.

Radyoloji alanında çalışanlar Sağlık Bakanına hitaben diyorlar ki: “Sadece bir mesaj yayınlayarak kutlama yapmanızı kabul etmiyoruz. Var olma mücadelesi veriyoruz, sesimizi duyun.” Talepleri çok açık: “Sağlıkta şiddetle ilgili caydırıcı ve önleyici düzenlemeler ivedilikle yapılsın. Görüntüleme hizmetlerinde acil 10 bin radyoloji teknisyeni ve teknikerine ihtiyaç var. “Personel eksikliği nedeniyle uzayan MR ve tomografi randevularının sorumlusu biz değiliz.” diyorlar. “Personel eksiği nedeniyle izinlerimiz ya erteleniyor ya da kullanılamıyor bu durumu değiştirin.” diyorlar. Görüntüleme hizmetlerinde taşeronlaşmaya son verilmeli.” diyorlar.

“Radyoloji mevzuatlarında belirsizlik devam ediyor, birçok meslektaşımız idarecilerin farklı yorumlaması sonucu şua izin haklarını kullanamamakta, bu durum değişmelidir.” diyorlar. “Özel hastanelerde çalışan meslektaşlarımız ile kamu personeli olarak çalışan meslektaşlarımız arasında ücret farkı 3 katına çıkmıştır, makasın bu kadar açılması kabul edilemez, buna çözüm bulunmalıdır ve meslek örgütleri karar alma süreçlerine dâhil edilmelidir.” diyorlar.

Dünya Radyoloji Günü’nde radyoloji çalışanlarıyla dayanışmamızı bir kez daha ifade ediyoruz. Son değinmek istediğim konu Can Atalay meselesi. Fakat Can Atalay meselesi üzerinden aslında Türkiye’deki bir başka gerçekliği tartışmak istiyoruz. Bakın, iktidara özellikle bunu ifade etmek istiyorum. Şimdi, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında büyük bir tartışma ve çekişme sürüyor, bu ciddi bir konudur ve Adalet Bakanı, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki bu tartışmada taraf olmuş durumdadır, bu da çok ciddi bir konudur. Anayasa’nın 153’üncü maddesi der ki: “Anayasa Mahkemesi kararı herkes için bağlayıcıdır.” Bu uygulanacak, uygulanmayacak meselesi değildir, bu kadar nettir. Dolayısıyla, Yargıtayın 3. Ceza Dairesi mütalaa yönünde yani Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının son mütalaası yönünde bir karar verirse, bu aslında Anayasa Mahkemesinin fiilen işlemez hâle geldiğinin bir göstergesi olacaktır.

Yani yerel mahkeme Anayasa Mahkemesini tanımıyor, Yargıtay Anayasa Mahkemesini tanımıyor ve maalesef, Adalet Bakanı yaptığı açıklamalarla Anayasa Mahkemesini tanımıyor. Şimdi bugün uluslararası sözleşmeleri konuşacağız. Bakın, ben size bir şey hatırlatıyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin işleyişine göre Türkiye’de bütün yargı mekanizmaları tamamlandıktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapılabilir, biliyorsunuz bunu.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması demek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından değerlendirilecek bir durumdur yani yarın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde “Türkiye’deki yargı mekanizmasında son aşama olan Anayasa Mahkemesi kararları ciddiye alınmıyor.” diye bir sonuca varılırsa, bir kanaate varılırsa çeşitli başvurular Anayasa Mahkemesine gitmeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından kabul edilebilir hâle gelir, bu da Anayasa Mahkemesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde güvenilirliğinin tamamen ortadan kalkmış olması anlamına gelir.” dedi.

Exit mobile version