Ortadoğu’da yıllardır süren İsrail-Filistin çatışması, son günlerde yeniden alevlendi. İsrail’in Doğu Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemesi ve Filistinlilerin evlerinden zorla çıkarılması, Hamas’ın roket saldırılarına ve İsrail’in karşılık vermesine yol açtı.
Şu ana kadar yüzlerce kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi yaralandı ya da yerinden oldu. Peki bu çatışma neden şimdi patlak verdi? Ortadoğu’daki aktörler bu süreçte ne rol oynuyor? Filistin sorunu için bir çözüm mümkün mü? Bu soruların cevabını aramak için, öncelikle çatışmanın tarihsel ve siyasi arka planına bakmamız gerekiyor.
Çatışmanın Kökenleri
İsrail-Filistin çatışması, 20. yüzyılın başlarında başlayan ve günümüze kadar devam eden karmaşık ve kanlı bir süreçtir. Çatışmanın kökenleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra bölgeye hakim olan Britanya’nın Filistin topraklarını Yahudi göçmenlere vaat etmesine dayanır.
Bu vaat, 1917’de yayınlanan Balfour Deklarasyonu ile resmiyet kazanmıştır. Balfour Deklarasyonu, Filistin’de Yahudiler için bir ulusal yurt kurulmasını desteklediğini belirtirken, aynı zamanda bölgedeki Arapların haklarının da korunacağını söylemiştir. Ancak bu vaadin gerçekleşmesi için, Filistin’de yaşayan Arapların rızasının alınması gerekirdi. Bu da hiçbir zaman sağlanamadı.
Britanya’nın Filistin’i yönettiği dönemde, Yahudi göçmenler bölgeye akın etmeye başladılar. Bu göçmenler, Siyonizm adı verilen bir ideolojiye bağlıydılar. Siyonizm, Yahudilerin tarihi ve dini bağları olan Filistin topraklarında bağımsız bir devlet kurma hedefini savunuyordu.
Siyonist hareket, 1897’de kurulan Dünya Siyonist Örgütü tarafından yönlendiriliyordu. Siyonistler, Filistin’de toprak satın alarak Yahudi yerleşimleri oluşturuyorlardı. Bu yerleşimler, hem ekonomik hem de askeri olarak güçleniyordu.
Filistin’de yaşayan Araplar ise bu duruma tepki gösteriyorlardı. Araplar, Filistin’in kendilerine ait olduğunu ve Yahudi göçmenlerin bölgeyi işgal ettiğini düşünüyorlardı. Araplar, Britanya’ya karşı ayaklanmalar düzenliyor, Yahudi yerleşimlerine saldırıyorlardı. Britanya ise bu çatışmayı kontrol etmekte zorlanıyordu.
1937’de Peel Komisyonu adlı bir rapor yayınlayarak, Filistin’in iki devlete bölünmesini önerdi. Bu öneri, hem Yahudiler hem de Araplar tarafından reddedildi.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Filistin sorunu uluslararası bir boyut kazandı. Nazi Almanyası’nın Yahudilere karşı soykırım uygulaması, Yahudi göçünü artırdı ve Siyonist hareketin meşruiyetini güçlendirdi. Birleşmiş Milletler (BM), 1947’de Filistin’i iki devlete bölme planını kabul etti.
Bu plana göre, Filistin’in %56’sı Yahudi devletine, %43’ü Arap devletine verilecek, Kudüs ise uluslararası bir statüye sahip olacaktı. Ancak bu plan da Araplar tarafından kabul edilmedi. Araplar, Filistin’in tamamının kendilerine ait olduğunu savunuyorlardı.
1948’de Britanya’nın Filistin’den çekilmesiyle, Siyonist liderler bağımsızlıklarını ilan ettiler ve İsrail devletini kurdular. Bu ilan, Arap ülkelerinin tepkisini çekti ve İsrail’e savaş açtılar. Bu savaşta İsrail galip geldi ve topraklarını genişletti. Filistin’in %78’i İsrail’in kontrolüne geçti.
Geri kalan %22’lik bölüm ise Ürdün ve Mısır tarafından işgal edildi. Bu bölümler Batı Şeria ve Gazze Şeridi olarak adlandırıldı. Bu savaşta yaklaşık 700 bin Filistinli evlerinden oldu ve mülteci durumuna düştü.
İsrail ile Arap ülkeleri arasında 1956, 1967 ve 1973 yıllarında da savaşlar yaşandı. Bu savaşlarda İsrail, topraklarını daha da genişletti ve Batı Şeria, Gazze Şeridi, Doğu Kudüs, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri’ni işgal etti. Bu işgaller, uluslararası hukuka aykırı olarak kabul edildi. BM Güvenlik Konseyi, 242 sayılı kararıyla İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini istedi.
İsrail’in işgali altındaki topraklarda yaşayan Filistinliler ise direnişe geçtiler. 1964’te kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), silahlı mücadele yürüterek İsrail’e karşı eylemler düzenledi. FKÖ, Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak tanındı ve bağımsız bir Filistin devleti kurmayı hedefledi. FKÖ’nün liderliğini Yaser Arafat yaptı.
1980’lerde ise yeni bir hareket ortaya çıktı: Hamas. Hamas, İslami bir ideolojiye sahip olan ve FKÖ’ye muhalif olan bir örgüttü. Hamas, İsrail’i tanımamakta ve Filistin topraklarının tamamının kurtarılmasını savunmaktaydı. Hamas, Gazze Şeridi’nde güçlenerek roket saldırıları, intihar eylemleri ve tüneller aracılığıyla İsrail’e karşı mücadele etti.
Çatışmanın Sonuçları
İsrail-Filistin çatışması, hem bölgesel hem de küresel düzeyde büyük bir sorun haline geldi. Çatışma, Ortadoğu’da istikrarsızlık, şiddet, radikalizm ve mülteci krizi yarattı. Çatışma, aynı zamanda uluslararası toplumun da bölünmesine neden oldu. Bazı ülkeler ve kuruluşlar İsrail’i desteklerken, bazıları da Filistin’i destekledi. Çatışma, insan hakları, güvenlik, barış ve adalet gibi kavramların da tartışılmasına yol açtı.
Çatışmanın en büyük mağdurları ise Filistinliler oldu. Filistinliler, yıllardır işgal altında yaşamakta, ayrımcılık, baskı, yoksulluk ve zulüm görmektedirler. Filistinlilerin büyük bir kısmı mülteci konumunda olup, başka ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. Filistinlilerin kendi devletlerini kurma ve kendi kaderlerini tayin etme hakkı ihlal edilmiştir.
İsrail ise çatışmadan dolayı hem güvenlik hem de meşruiyet sorunu yaşamaktadır. İsrail, sürekli olarak Filistinli direniş gruplarının saldırılarına maruz kalmakta, askeri gücünü kullanarak karşılık vermektedir. Ancak bu durum, İsrail’in uluslararası alanda eleştirilmesine ve izole edilmesine neden olmaktadır. İsrail, aynı zamanda kendi içinde de bölünmüş bir toplumdur. İsrail’de farklı siyasi görüşlere, etnik kökenlere ve dini inançlara sahip insanlar yaşamaktadır. Bu insanlar arasında da çatışma ve kutuplaşma vardır.
Çatışmanın Çözümü
İsrail-Filistin çatışması için birçok çözüm önerisi sunulmuştur. Bunların en yaygın olanı iki devletli çözümdür. Bu çözüme göre, 1967 sınırlarına göre İsrail ve Filistin devletleri yan yana barış içinde yaşayacaklardır. Kudüs ise iki devlet tarafından paylaşılan ortak bir başkent olacaktır. Bu çözüm, BM tarafından da desteklenmektedir.
Ancak iki devletli çözümün hayata geçirilmesi için birçok engel vardır. Bunların başında İsrail’in işgal politikası gelmektedir. İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te Yahudi yerleşimlerini arttırmakta ve Filistinlilerin yaşam alanlarını daraltmaktadır. Bu durum, Filistin devletinin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını tehlikeye atmaktadır. Ayrıca İsrail’in güvenlik duvarı, Filistin topraklarını bölerek insanların hareket özgürlüğünü kısıtlamaktadır.
Bir diğer engel ise Filistin tarafındaki bölünmedir. Filistinliler arasında iki ana grup vardır: FKÖ ve Hamas. FKÖ, iki devletli çözümü kabul etmekte ve İsrail ile müzakere etmeye hazır olduğunu belirtmektedir. Hamas ise iki devletli çözümü reddetmekte ve İsrail ile savaşmaya devam etmektedir. Bu iki grup arasında da çatışma ve rekabet vardır. FKÖ, Batı Şeria’yı yönetirken, Hamas Gazze Şeridi’ni yönetmektedir. Filistinlilerin ortak bir vizyon ve liderlik etrafında birleşmesi gerekmektedir.
Bir başka engel ise uluslararası toplumun rolüdür. Uluslararası toplum, İsrail-Filistin çatışmasına müdahil olmakta, ancak etkili bir çözüm üretememektedir. Bazı ülkeler, özellikle ABD, İsrail’i koşulsuz olarak desteklemekte ve Filistinlilerin haklarını göz ardı etmektedir. Bazı ülkeler ise Filistin’i desteklemekte, ancak İsrail’in güvenlik kaygılarını anlamamaktadır. Uluslararası toplumun, tarafsız ve adil bir şekilde çatışmaya yaklaşması ve tarafları diyalog ve uzlaşıya teşvik etmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, İsrail-Filistin çatışması, Ortadoğu’nun en önemli ve en zor sorunlarından biridir. Bu sorunun çözümü için, tarafların karşılıklı olarak tanıma, saygı ve güven temelinde hareket etmesi gerekmektedir. Ayrıca uluslararası toplumun da yapıcı ve sorumlu bir rol oynaması gerekmektedir. Çatışmanın devam etmesi, hem bölge hem de dünya için büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Çatışmanın sona ermesi ise, hem bölge hem de dünya için büyük bir fırsat oluşturmaktadır.