Daha önce rektör atamaları nasıl yapılırdı?

Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne yapılan kayyum ataması sonrasında yaşanılan gerginlik, daha önce üniversitelere rektör atamalarının nasıl yapıldığı sorulmaya başlandı. Rektör atamaları ile ilgili mecliste açıklamalar yapan Gaziantep Milletvekili, şuanda rektör atamalarına gerekli hassasiyetin gösterilmediğine dikkat ederek, daha önce yapılan atama şekilleri ile ilgili şu bilgilendirmede bulundu;

131’i devlet üniversitesi, 78’i vakıf üniversitesi olmak üzere Türkiye’de 209 üniversite bulunuyor. Üniversitelerimizin bütçe kısıtlılığı, öğretim üyesi azlığı, kontenjan fazlalığı, nitelikli eğitim ve araştırma eksikliği, akademik özgürlük gibi sorunları bulunmaktadır. Daha önceki konuşmalarımda bunlardan çok bahsetmiştim.

Bugün biraz da güncel olması nedeniyle rektörlük konusu üzerinde duracağım. Rektör üniversiteyi dönüştüren, geliştiren, geleceğe taşıyan kişi olma sorumluluğundadır. Rektörün bilimselliğinin, bilime yaklaşımının tüm yönetime, bilimsel çalışmalara, yatırımlara, eğitim öğretime ve tüm kuruma yansıması kaçınılmazdır. Rektör atamaları 1982-1992 yılları arasında Cumhurbaşkanı tarafından yapılıyordu. 1992’den sonra her üniversitenin akademisyenlerinin katılımıyla yapılan oylama sonucu 6 kişi belirleniyor, Yükseköğretim Kurulu 6’yı 3’e indiriyor, 3 kişi Cumhurbaşkanına sunuluyor, Cumhurbaşkanı da 3 kişiden 1’isini atıyordu. 16 Nisan 2017 referandumunda Türkiye’de sistem yeniden değişti. Şimdi Cumhurbaşkanı atıyor, rektörlük için ilan çıkıyor, rektör adayları YÖK’e müracaat ediyorlar, YÖK onların bir listesini yapıp Sayın Cumhurbaşkanına sunuyor ve Cumhurbaşkanı atıyor ama maalesef birçok rektör atamasında gerekli hassasiyet gösterilmiyor.

Köklü ve saygın üniversitelerimizden biri olan Boğaziçi Üniversitesine yapılan rektör atamasına öğrenciler ve akademisyenler karşı çıkarak “Biz atanmış kayyum rektör istemiyoruz, üniversitemizden seçilmiş rektör istiyoruz.” demekteler. Bu itirazı haklı bulduğumu söylemeliyim. 200 profesörün olduğu Boğaziçi Üniversitesine rektör olmaya layık hiçbir profesör yok muydu da dışarıdan bir atama gerçekleştirildi. 1996-2004 yılları arasında Gaziantep Üniversitesinde rektörlük yapmış bir kişi olarak bu atamayı anlamakta güçlük çekiyorum.
Avrupa ve dünyanın çeşitli yerlerinden 388 rektörün 1988’de Bolonya’da imzaladıkları Magna Charta Sözleşmesi’nde üniversitede sunulan eğitim ve bilimsel araştırmanın etik ve entelektüel açıdan her türlü siyasal güç odağından bağımsız olması vurgulanmış olmasına rağmen özellikle 2008-2021 yılları arasında görev yapan rektörlerden bir bölümü ya eski milletvekili ya da aday adayı olmuşlardır. Türkiye’deki rektörlerden 68’inin tek bir uluslararası yayını yok, yaptıkları yayın hiç atıf almayan rektör sayısı ise 71. Son atamalar gösteriyor ki liyakat yerine sadakat önemliymiş. 2547 sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesindeki rektör yetkililerine son olarak kadro dağılımı ve atamada tek yetkili olması eklenince yanlış ve yersiz atamaların sonucu eğitim, öğretim ve araştırma kabiliyetleri aşağı seviyeye inmiştir.

Sonuçta dünyanın en saygın üniversite derecelendirme kuruluşları arasındaki Times Higher Education’ın 2020 yılındaki üniversiteler sıralamasında ilk 500’e giren üniversitemiz yok ama aynı değerlendirme kuruluşunun 2000-2001 yılları için yapmış olduğu sıralamada üniversitelerimizden ODTÜ 85, Boğaziçi 139, İTÜ 165, Sabancı 182, Bilkent 201 ve Koç Üniversitesi 301’inci sırada yer almıştı. Akademik özgürlük sıralamasına gelince maalesef Azerbaycan, Suriye, Çin, Yemen ve Zimbabve gibi ülkelerle birlikte en son grupta yer alıyoruz.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerin bir ülkenin ekonomisinin beyni ve itici gücü olduğunun farkında olarak bu konulara hassasiyet gösterilmesini bekliyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Exit mobile version