İYİ Parti’den Türkkan Kürt Açılımı üzerinden mecliste flaş açıklamalarda bulundu

Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, 2009 yılında başlatılan ‘’Kürt açılımı’’ üzerinden AK Parti yönetimini eleştirdi.. Türkkan, mecliste yapılan konuşmalarında şu açıklamalarda bulundu;

Ben size bir kronolojik açıklamada bulunmak istiyorum. Sene 2009, “Oslo görüşmeleri” olarak adlandırılan MİT-PKK görüşmeleri başladı. 11 Mart 2009, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ilerleyen günlerde Kürt sorununda çok iyi şeylerin olacağını söyledi. 9 Mayıs 2009, Sayın Abdullah Gül “Kürt sorunu Türkiye’nin birinci sorunudur ve mutlaka halledilmelidir.” şeklinde bir açıklama yaptı. 31 Temmuz 2009, İç İşleri Bakanı Beşir Atalay, Kürt açılımı kapsamında yapılan temasları basına açıkladı “Bir aylık süre zarfında yaptığım görüşme ve toplantılar süreç açısından çok olumlu olmuştur.” dedi. 5 Ağustos 2009, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt açılımıyla ilgili olarak DTP lideri Ahmet Türk’le bir araya geldi. 19 Ekim 2009, Abdullah Öcalan çağrısıyla 34 PKK üyesi Habur Sınır Kapısı’ndan girip teslim oldu.

16 Ocak 2010, Beşir Atalay çözüm süreci doğrultusunda hazırlanan ve dört ayrı mekanizmadan oluşan insan hakları paketinin başlıklarını açıkladı, yol kontrollerinin azaltılması ve yayla yasaklarının asgari seviyeye indirilmesi yönünde valiliklere genelge gönderdi. “PKK’lıları görmezlikten gelin.” dediği gündü bugünler. Evet, “PKK’lıları görmeyin.” diye talimat verdiği günlerden bahsediyorum.

28 Aralık 2012 “Biz PKK’yla görüşmedik, görüştüğümüzü söyleyenler şerefsizdir.” diyen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Millî İstihbarat Teşkilatının, Kürt sorununa çözüm bulmak için Abdullah Öcalan’a ziyaretlerde bulunduğunu ifade etti.

15 Şubat 2013, Erdoğan, MİT ile Öcalan arasındaki görüşmelerin “İmralı süreci” yerine “çözüm süreci” olarak adlandırılmasının daha doğru olacağını söyledi. 3 Nisan 2013, Hükûmet, çözüm sürecini halk nezdinde tanımak ve teşvik etmek için akil adamlar adlı bir komisyon kurdu, PKK’yı aklama komisyonudur bu; tarih sizi bu yüzden affetmeyecek.

3 Ocak 2014, Türkiye’de “Kürdistan” adıyla ilk siyasi parti kuruldu. 20 Ağustos 2014, MİT müsteşarı Hakan Fidan, İmralı’ya geçerek Abdullah Öcalan’la görüştü.

21 Mart 2015, Diyarbakır’ın Nevruz kutlamalarında mektubu okunan Öcalan, PKK’ya çağrıda bulundu. 22 Mart 2015, Ukrayna dönüşü uçakta konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe açıklamasını doğru bulmadığını söyleyerek sürecin sonunu getirdi. İşte, ne olduysa bundan sonra oldu. Temmuzda ilk olarak polis memuru Vedat, daha sonra Semih, sırayla 13 tane askerimiz alçak PKK terör örgütü tarafından kaçırıldı.
Burada, söylenecek çok şey var. Bugüne kadar zaten biz söyledik ama siz duymadınız. İktidar, maalesef ne söylediklerimizi dinledi ne çağrılarımıza kulak verdi ne de bu evlatlarımız için harekete geçildi, hiçbir şey yapılmadı. Trolleri yönetmekten ülkeyi yönetmeye fırsat bulamadınız.

Mecliste 8 Ocak 2019 tarihinde yaptığım konuşmada “1.540 gün önce Semih kaçırıldı.” demiştim ve sözlerimi şu cümlelerle bitirmiştim: “Bu duyarlılık içerisinde devletimizi PKK’nın elinde bulunan bu askerle ilgili ciddi bir şekilde çalışma yapmaya davet ediyorum.” demiştim. Kanser olduğu hâlde oğlunu görmeden ölmemek için direnen annenin hatırına, askerini gözleyen bütün aileler adına, bu devlete can vermiş bütün şehitler adına, bu devlete uzvunu kaybetmiş, sakat kalmış bütün gaziler adına Türk milletinin bir ferdi olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, bu Mecliste bulunan herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet etmiştim; herkes sustu, herkes unuttu, sanki Semih hiç yaşamamış gibi, sanki PKK’nın elinde 12 tane canımız yokmuş gibi davrandınız. 2019 yılında HDP Grubuna hitaben IŞİD’in kaçırdığı Ezidilerden bahsedince ben de sizlere bizim kaçırılan askerlerimizi sordum, hiç sesiniz çıkmadı, hiç. Bunu da tarih yazacak, bunu da bir kenara not ettim. IŞİD’in yaptığı zulümler söylenirken PKK’nın yaptığı zulümlere hiç değinmediniz. O yüzden “Benim teröristim, senin teröristin.” çizgisinden ayrılmadığınız sürece bu milletin karşısında suçlu ilan edileceksiniz.

“Senin teröristin, benim teröristim.” meselesi, AKP’yi getirdiği noktaya sizi de getirecektir, evet. Bu da aslında Türkiye’nin dibine dinamit koymaktır, yanlış yapıyorsunuz. 12 asker ve polis, 2 MİT görevlisi yıllardır PKK’nın elindeydi, o zaman HDP’den hiç ses çıkmadı. Yani burada IŞİD’i tartışırken asker ve polis katilini, polislerini kaçırıp kaç yıldır elinde tutan PKK’dan bahsedemediniz hiç. PKK’ya karşı sessiz kalıp diğer terör örgütlerinden bahsederseniz bu konudaki samimiyetiniz her zaman sorgulanacaktır. Eğer bir zulümden bahsedecekseniz zulmün ismine göre saklı tutmayın; PKK’nın zulmünden de bahsedeceksiniz, IŞİD’in zulmünden de bahsedeceksiniz, FETÖ’nün zulmünden de bahsedeceksiniz.

 

14 Şubat günü Semih’le beraber 12 vatan evladımızın şehit olduğu acı haberi geldi. Hain terör örgütü PKK’nın 2015-2016 yılları arasında kaçırdığı, yıllardır haber alınamayan tam 13 güvenlik görevlimizi bir mağarada infaz ettiği ortaya çıktı. 13 tane vatan evladımızın katledildiği mağara bildiğimiz bir mağara değil, verilen bilgiye göre 9 odalı, 7 demir kapılı, 3 girişi olan bir mağara.

Yıllarca PKK’nın hamiliğini yapan Amerika Başkanı Trump, hani “Dostum” dediğiniz Trump var ya, Brunson’ı isterken, o Papaz Brunson’ı isterken hiç bu konu gündeme geldi mi çok merak ediyorum. Dünyayı ayağa kaldırdı Amerika bir papaz için. Siz bu rehinelerle ilgili tek bir laf edebildiniz mi, tek bir laf? En azından bunun dünya kamuoyuna duyurulmasına katkıda bulunurdu. “PKK’nın kaçırdığı askerlerimiz var.” denilebilirdi. Bunu hiç gündeme getiremediniz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun nedenini, nasılını konuşmak yerine, maalesef işi yine iç siyasetin malzemesi hâline getirdiniz. Öcalan’a “Bize mektup yaz, biz oy alalım.” demek yerine, orada tutulan Öcalan’a bu konuda herhangi bir şey söylediniz mi merak ediyorum. Mektup yazdırmak yerine “Şu rehineler, ne oluyor bu rehineler? Senin kurucusu olduğun bu PKK ne yapıyor?” demek yerine, siz “Seçimler için bize oy verin, mektup yazın.” dediniz, hiç bu rehinelerden bahsetmediniz. Başarısız oldunuz, kabul ediniz bunu, lütfen kabul ediniz.

Harekât başarılı olunca herhangi bir harekât, Sayın Cumhurbaşkanı ekranlarda. Harekât başarısız olunca savunmak, anlatmak Genel Kurmay Başkanına düşüyor maalesef. Yani başarılı olunca siyasiler sahipleniyor, başarısız olunca askerler kamuoyunun karşısına çıkıyor maalesef Sayın Bakanım. Sayın Cumhurbaşkanı Rize’de yaptığı açıklamada, sınır ötesi operasyonunun hedeflerinden birinin de şehit olan 13 evladımızın kurtarılması olduğunu ancak başarılamadığını söyledi. Şimdi soruyorum Sayın Bakan: 13 vatandaşımızın kurtarılması amacıyla başlatılan operasyondaki başarısızlığın suçlusu kim? Bunu size sormak istiyorum, sorumlusu kim? Bir de esir meselesi var Sayın Bakan. Esir, savaşlarda devletler arasında yapılan meselede ortaya çıkan bir tanımdır. PKK ne zaman devlet kurdu da bizim haberimiz yok, siz “esir” diye bahsediyorsunuz! Başarısızlığın sorumluluğu ile suçlu psikolojisiyle ne yaptığınızı şaşırmış durumdasınız ama artık masal anlatmayın.

Ama artık masal anlatmayı bırakmanız lazım. Masalları anlattığınız yüreğinizdeki gam acının olmadığı maalesef partinizin Rize Kongresi görüntülerinde düpedüz ortaya çıktı. O kongrede gülünecek bir şey var mı arkadaş ya! (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Ben 4 çocuk evladı bir babayım, 1 evladımın kılına zarar gelse dünyayı dar ederim adama, 13 evlat gitmiş, gülmek ne demek ya! Böyle bir şey olur mu? Eğer sinir bozukluğuysa anlayabilirim ama bu gülmeye tahammül edemiyorum, bu gülmeyi kabul edemiyorum, anlayamıyorum, bilin istedim.

“Bölücü terör örgütü 1984 yılından bugüne kadar 30 bin insanımızı aynı şekilde katletmiştir. Gelin, bu alçakların gerçek yüzünü iyi tanıyın.” diyorsunuz. Ben de buradan diyorum ki: Siz onları çok iyi tanıdığınız için mi 2009 yılında çözüm sürecini başlattınız, siz onları çok iyi tanıdığınız için mi kırmızı halı sererek davulla, zurnayla, lahmacunla karşıladınız? Siz onları çok iyi tanıdığınız için mi Kandil ve Mahmur’dan gelen teröristleri Habur’da kurulan ve “çadır mahkemeleri” adı verilen mahkemede sözüm ona yargılayıp serbest bıraktınız?

 

Exit mobile version