Politika

Türkiye’de çocuk koruma sistemi ilgili yasal düzenlemeler yapılmalı!

İYİ Parti Grubu Adına Arslan Kabukcuoğlu (Eskişehir Milletvekili); Çocuk can kayıpları toplumun dikkatini aşırı bir şekilde çekmekte, tüm insanlarda infial uyandırmaktadır. Çocuklar yalnız ailelerine değil, tüm topluma emanettir. Her ülkenin geleceği çocukların üzerinde kurulur. Çocuklar her türlü ilgi, eğitim ve korumaya layıktırlar. 12 Nisan 2018 tarihinde Giresun’da meydana gelen elim bir olay herkesi tedirgin etmiş, konuyla ilgili adli ve kolluk kuvvetleri alarme olmuştur. Meclis araştırması önergelerinde, özet olarak, şu konular dile getirilmiştir. Birleşmiş Milletler tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi, Türkiye tarafında 14 Ekim 1990 tarihinde onaylanmıştır, 27 Ocak 1995’te Resmî Gazete’de yayınlandıktan sonra yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeye göre, yaşama hakkı her çocuğun temel hakkıdır ve herkesin ilk görevi çocuklarını korumak ve yaşatmaktır. En temel hak yaşam hakkı olup bu hakkın başında da savunmasız bir varlık olan çocukların yaşam hakkı gelmektedir. Çocukların yaşam hakkının korunması açısından Türkiye’de çocuk koruma sistemi ve tüm çocukların korunmasına yönelik uygulamalar geliştirilmeli, toplumsal bilinçlendirmeler, ilgili yasal düzenlemeler yapılmalı, uygulama güçlükleri ve eksikliklerin belirlenmesi gerekir.

Ülkemizde, Çocuk Hakları Sözleşmesi otuz yıl önce imzalanmış ve sözleşmenin, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmesinin üzerinden yirmi beş yıl geçmesine karşın, sözleşmede yer alan prensiplerin tam olarak yerine getirildiğini söylemek zordur. Çocukların yaşamına dair prensiplerin yerine getirilememesi dışında, çocukların yaşamlarının giderek güç olduğu bir ülke sosyolojisiyle karşı karşıyayız.

Ülkemizde çocuk ölümleri ve çocuk istismarı oranları gün geçtikçe artmakta, bu ölüm ve istismarlar sonrasında adli ve hukuki sürecin şeffaflığı, caydırıcılığı ve yaptırımları tartışılır durumdadır. Her ülke, kendi toplumu ve geleceği için korunma gereksinimi duyan az ya da çok sayıda çocuk için gerekli koruma programları uygulamaktadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, çocuk koruma sisteminin, çocuk bakım uygulamalarının en önemli uluslararası yasal dayanağıdır.

Ülkemizde, kendi öz ailesi yanında bakımı sağlanamayan, aile yanında olması karşın ihmal edilen; yoksulluktan dolayı sağlıklı gelişimi risk altında bulanan, olumsuz yaşam koşullarında yaşamaya çalışan; buna karşılık koruma kararı bulunmayan, kamunun herhangi bir şekilde ilgi alanında olmayan çok sayıda çocuk vardır. İhmallerin ortaya çıkartılmasını, yetkililerin bu konuda daha bilinçli olması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine 9 araştırma önergesi verilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu konuyu değerlendirmiş, 17 Temmuz 2019 tarihindeki oturumunda Meclis araştırması açılmasına oy birliğiyle karar vermiştir. Komisyon 31 Ekim 2019 tarihinde çalışmaya başlamıştır.

Çocuk ölümü, 18 yaşını doldurmamış tüm kişilerin ölümünü kapsamaktadır. Şüpheli çocuk ölümlerini anlamak ve önlemek için tüm çocuk ölümlerinin önemsenmesi, anlamaya çalışılması ve genel olarak çocuk ölümleri hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir.

Dünyada her yıl ortalama 6 milyon çocuk hayatını kaybediyor. Dünya Sağlık Örgütünün raporlarına göre, 2018 yılında sağlıklı doğan bebeklerin binde 18’i ilk ayda, binde 11’i 1 ila 12’nci ay arasında ölmektedir. Benzer şekilde rapor, 1-5 yaş arasındaki çocukların binde 10’unun öldüğünü, 5-14 yaş arasındaki çocukların binde 7’sinin hayatını kaybettiğini bildirmektedir.

2020’de yayınlanan bir çalışmaya göre, 2017 verileri temel alındığında, dünya genelindeki çocukların binde 39’u, Türkiye’de ise binde 11,6’sı 5 yaş öncesi ölmektedir. Bu durum dünya genelinde günde 15 bin çocuğun öldüğü anlamına gelmektedir. 2016’da yapılan bir çalışmaya göre, 15 yaş altındaki çocukların binde 9,92’si, 5 yaş altındaki çocukların ise binde 12,1’i hayatını kaybetmiştir.

Yapılan çalışmalar, bu ölümlerin önemli bir kısmının önlenebilir nedenlerden ileri geldiğini göstermiştir. Önlenebilir çocuk ölümlerinin altında yatan çok çeşitli sebepler bulunmaktadır. Bunlardan bazıları bilgisizlik, ebeveyn olmak için yeterli özelliklere sahip olamama, ebeveynlerin yaşının küçük olması, zihinsel yetersizlikleri ya da psikolojik sorunları olması gibi çeşitli nedenlerle çocuğun bağışıklamadan ya da hastalık başlangıcında uygulanabilecek tedaviden yoksun kalması, çocuk ihmal ve istismarı, çocuğu korumakla yükümlü kurum ve kuruluşların kendi içlerinde oturmuş bir sistemlerinin olmaması veya aralarında gelişmiş bir ağ sisteminin olmamasıdır.

Çocuk ölümü hayatın doğal akışına ters ve gerçekleştiğinde tüm yürekleri burkan, oldukça üzücü bir olaydır. Bütün çocuklar aynı derecede değerli ve özeldirler. Vicdani olarak tüm yetişkinler, yasal olarak da devlet tüm çocukları korumakla yükümlüdür. Bu nedenle, çocukları koruma sorumluluğu Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve Türkiye’nin de 1990’da imzalayıp 1995’te yürürlüğe koyduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle sadece ailenin görevi olmaktan çıkmış, devlete de verilmiştir. Dolayısıyla her çocuk devlet koruması altındadır ve herhangi bir çocuğun hayati riski ya da ölümü en az ailesi kadar devleti de ilgilendirmektedir.

Çocukları riskli durumlardan korumak ve çocuk ölümlerini önlemek için öncelikle olası risk durumlarını ve ölüm sebeplerini iyi bilmek gerekmektedir. Çocuklar kimi zaman ölümcül olabilen pek çok riskle karşılaşabilmektedirler. Bu tür risklerle karşılaşan çocukların bir kısmı yaşamını sürdürebilse de psikolojik sorunlar açısından risk altında olmaya devam edeceklerdir. Ayrıca, daha ender veya dolaylı olsa dahi çocuğun hayatını tehlikeye sokan tüm etkenler önemlidir. Buna bağlı olarak, sadece ölen çocuklar üzerine konuşmak çocukları korumak için yeterli olmayabilir.

Tüm dünyada önemli bir sorun olan çocukluk çağı ölümleriyle ilgili yapılan çalışmalarda, ölümün en sık kaza orijinli olduğu, bunu doğal ölümlerin izlediği görülmektedir. Ülkemizde ve diğer ülkelerde yapılmış benzer çalışmalarda da oranlar değişmekle birlikte çocukların en çok kaza sonucu hayatlarını kaybettiği müşahede edilmiştir.

Ülkemizde, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, bir ayını tamamlamadan ölen bebekler yüzdesi 2017 itibarıyla yüzde 64,9; 2018 yılında yüzde 65,3 olarak bildirilmektedir. Ölen bebeklerin 2018 yılında yüzde 12,7’sinin ilk gün, yüzde 31’inin 1-6 günler arasında, yüzde 21’inin ise 7-29 günlükken yas?amını yitirdikleri görülmüs?tür. Ölen bebeklerden 1-4 aylıkken yas?amını yitirenlerin sıklıg?ı ise yüzde 22 olarak belirlenmis?tir.

Yoksullukla birlikte toplumun eg?itim düzeyi de düs?mektedir. Toplumun eg?itim düzeyinin düs?mesiyle birlikte çocug?a yönelik s?iddet, çocuklarda riskli davranıs?ların artıs?ı, çocug?u kötü etkileyebilecek faktörlerle olan etkiles?imler artmaktadır. Yoksul toplumda büyüyen çocug?un ihmale ve istismara ug?rama olasılıg?ı da artmakta, yoksulluk çocuklar için yalnızca maddi yoksulluktan daha fazlasına dönüs?mektedir. Aile içinde ekonomik nedenler, çocug?un ilk bakımını üstelenen kis?inin evden ve çocuktan uzak olması, evde yoksullukla birlikte gelen stres ortamı, en küçük çocug?a bakmak üzere sorumlulug?un dig?er büyük çocuklara bırakılması ihmal ve istismar için bu konuda çocuklar için riskli zeminler olus?turmaktadır. Yetersiz eg?itim, sag?lık hizmetleri alamama, kötü çevresel kos?ullar, kötü hijyen ve sanitasyon yetersizliği gibi yoksullukla birlikte çocukları etkilemektedir.

Toplumsal es?itsizlig?in ve yoksullug?un aynı toplumda yas?ayan çocukları etkilememesi için gerekli politikaların olus?turulması gerekmektedir. Belirli ulusal ve uluslararası sözles?melerle çocuk hakları her türlü toplumsal yapıda korunmaya çalıs?ılmıs?tır. Yoksul göçmen çocukları kurumlarda bakımlarının eksik olması nedeniyle izole edilmis?lerdir. Çok daha fazla zararla karşılaşmakta ve büyük zarar görmektedirler.

Yoksulluk sebebiyle çocug?un bakımından sorumlu olan kis?iler çocuk için gerekli olan beslenme, barınma, bakım ve sag?lık alanlarında çocug?un ihtiyaçlarını kars?ılamakta yetersiz kalabilmektedirler. Beslenme yetersizlig?i özellikle gelis?memis? ülkelerde önemli bir ölüm sebebidir. Çocukluk döneminde beslenme yetersizlig?inin akut ve kronik birçok etkisi olmaktadır. Beslenme yetersizlig?i enfeksiyon ve bulas?ıcı hastalıklar için çocukları korunmasız hale getirmektedir.

Ailenin eğitim düzeyi çocuk sağlığı açısından da önemlidir. Eğitimli aileler, çocuklarının sağlık, eğitim ve bakım gibi konularında daha bilinçli olmakta, meydana gelebilecek tehditler için önlem alabilmektedir. Her ne kadar eğitim koruyucu ve önleyici etkisiyle çocukların hastalık gibi nedenlerden ölmesinin önüne geçmiş olsa da gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerinin başlıca nedeni kazalar olmaktadır. Eğitimli ailelerde çocuk ihmal ve istismarının da daha az olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Yapılan bir çalışma, annelerin eğitim düzeyinin artmasının çocukların ev içi kaza yaşama ihtimalini düşürdüğünü göstermiştir. Ailede en az 1 ebeveynin eğitim düzeyinin yüksek olmasının çocuk yaşta evlendirme ihtimalini azalttığı, eğitim düzeyi yüksek olan ailelerde büyüyen çocukların eğitim sürelerinin daha uzun olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Toplumun eğitim düzeyinin artması toplumda adolesan intihar ve cinayetlerine neden olan namus ve töre gibi algıların da değişmesini sağlamaktadır. Eğitim düzeyinin artmasıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle birlikte çocukluktan erişkin bir birey olana kadar kadınlar üzerindeki toplumsal baskı azalacaktır. Farklı ekonomik gelir gruplarından çocuklar arasında beslenme, sağlık, hizmetlere erişim, barınma gibi farklar çocukları risklere daha açık hâle getirebilmekte; çocuk yoksulluğunun ortadan kaldırılması için gerekli tedbirler alınmadığı için çocuk ölümleri yaşanabilmektedir.

Çocuk işçiliği de çocukların sağlığını etkileyen önemli bir sorundur ve toplumun ekonomik olarak düşüklüğünün önemli sonuçlarındandır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocuk işçiliği önemli bir sorundur. Çocuk işçiliği çocukların fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan gelişimlerini kötü yönde etkileyen bir durumdur. Çocuk işçiliğiyle beraber çocuklar çocukluklarını yaşayamamakta, kendi fiziksel ve ruhsal kapasitelerinin üstündeki işlerde çalışmakta ve yaşamları riske girmektedir.

Çocuk işçiliğinin en büyük nedeni ailenin gelir seviyesinin düşük olmasıdır. Yapılan çalışmalarda, çocukların yarısından fazlasının ailesine destek olmak için çalıştıkları, bir kısmının ailesi istediği için ve çok az bir kısmının ise kendi ihtiyaçlarını karşılamak için çalıştığı gösterilmiştir. Ayrıca, göç, geleneksel yargılar, çarpık kentleşme, nüfusun hızla artışı, gelir eşitsizliği de çocuk işçiliğinin nedenleri arasında yer almaktadır. Tüm bu nedenler arasında yoksulluğun çocuk işçiliğinin nedeni olan en büyük etken olduğu söylenebilir. Bu durumda, ekonomik şartların kötü olmasının çocuk işçiliğini teşvik eden bir sebep olduğu anlaşılmaktadır.

İş ortamlarının çocuklara uygun olmaması, iş güvenliği hususunda yeterli şartların birçok iş yerinde mevcut olmaması gibi birçok neden de çocuklarda yeti kaybı hastalıklarını ortaya çıkarmakta, çocuk işçi olarak çalışan çocukların ölümlerine neden olabilmektedir.

Göç de diğer birçok toplumsal faktörler gibi çocukları etkilemektedir. Göç, süresi ve zorunluluk hâli fark etmeksizin bireylerin yaşamlarını, kültürel, siyasal, ekonomik ve toplumsal olarak etkilemektedir. Değişen yaşam yeri ve toplumla beraber bu toplumlarda en çok etkilenen yine çocuklar olmaktadır. Özellikle ülkemizde yerleşmiş bulunan 5,5 milyon kadar göçmen nüfus yalnız göçenler için değil, ülkemiz için de bir problemdir ve bunların kısa zamanda, bu çocukların kısa zamanda eğitimlerinin gerçekleştirilmesi ve onların sağlığının kontrol altına alınması ülkemizin yararına da gereklidir.

Şüpheli ölümlerde ölüm yeri güvenliği sağlanır, suç kanıtı olabilecek deliller toplanır, kadavra üzerinde adli tıp muayene ve araştırmaları yapılır. Çocuklarla ilgili ulusal ve uluslararası boyuttaki gelişmeler ile mevzuatta yapılan düzenlemeler çerçevesinde aile içi şiddetle mücadele ve çocuk şube müdürlükleri Jandarma Genel Komutanlığının öncülüğünde ülkemizde gerçekleştirilmiştir. Jandarmaca, çocuk ve kadın kısım amirlikleri kurulmuştur. Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü, koruma ve bakım altına alınan çocukların bakımı, korunması ve yetiştirilmesinin yanı sıra koruyucu, önleyici hizmetlerle daha geniş çocuk kitlelerine ve ailelerine hizmet götürebilmekte ve risk altındaki çocuklar bu kapsamda hizmetlerden yararlanabilmektedirler.

Medyanın bu konudaki etkisi önemlidir. Bir çocuğun yetişinceye kadar 200 bin kadar şiddet sahnesi izlediğini ve bunlardan bir şekilde etkilendiğini, şiddetin çocuklar tarafından meşru alınmaya başlandığını ortaya koymuştur. Bu nedenle medyada ve kültürel faaliyetlerde çocuk şiddetiyle ilgili durumlar dikkate alınmalı ve gözden geçirilmelidir.

Şöyle bir paradoks vardır: Kuşak programları, dizileri ve haberler en çok şikâyet edilen yayın türleridir ancak değerlendirmeler ışığında en çok izlenen programların, en fazla şikâyet edilen programlar olduğu gösterilmiştir.

Çocuk güvenliği için devlettin aldığı birtakım önleyici tedbirler vardır. Çocuklarda alışkanlık yapan toksik maddelerin satışının önlenmesi -çakmak gazı gibi sentetik yapıştırıcılar gibi- metruk binaların yıkılması, metruk araçların ortadan kaldırılması, karanlık yolların, meydanların aydınlatılması, yine emniyet güçleri tarafından oluşturulmuş “Mobil Park” ekiplerinin parkları güvenilir hâle getirmesi.

Şüpheli ölümlerde, soruşturmada asıl görevli ve yetkili olan makam savcıdır. Kolluk güçleri, savcının yardımcısı konumundadır. Kolluk tarafından yapılan işlemler savcı adına ve onun bilgisi dâhilinde yapılmak zorundadır.

Bahsedilen Komisyona 9 adet belge sunulmuş, 6 önerge sunulmuş, üç ay çalışmada bulunmuştur. 57 kişiyi dinlemişler ve bilgisine başvurmuşlardır. Araştırma Komisyonu, olay yerinde incelemede bulunmuş, ilgili savcı ve kolluk güçleri yetkilileriyle görüşmeler yapmışlardır. Bu vakayla ilgili 4 adli tıp uzmanıyla, çocuk psikiyatristiyle, Emniyet Müdürlüğü Kriminal Daire yetkililerinden elemanlarla görüşülmüştür.

Şüpheli Çocuk Ölümleri Araştırma Komisyonu çalışmalarına bir babanın feryadıyla yola çıkmış, idari, adli olarak önlemler gözden geçirilmiş, bu tür müessif olaylarla karşılaşılmaması için yapılması gerekenleri önermişlerdir. Devletin kurumlarının daha hassas davranması gerektiği, olayların üzerine vakit geçirmeden gidilmesi gerektiği, bu araştırmaların uzman kişilerce yapılması gerektiği değerlendirilmiştir. Benzer olayların bir daha yaşanmaması, şayet yaşanırsa da bu anlatılanlar ışığında olaylara el konulması gerektiği belirtilmiştir.