Korkunç Suriye gerçekleri!

Muhalefetin bataklık dediği, Rusya’nın sıcak deniz, İngiltere, Fransa ve Amerika’nın Petrol, İsrail’in Büyük Ortadoğu Projesi dediği Suriye’de bugün yaşananlar, dünde yaşanmıştı, ondan önceki günde. Geçmiş tarihte darbelerle anılan Suriye, bugün adı darbe olmasa da yine özerlik, bölünme, rejim değişikliği, kaos gibi söylemlerle tartışmalara konu oluyor. Binlerce yüzbinlerce insan hayatını kaybederken, milyonlarca insan kendi yurdunu can korkusuyla terk ediyor. Peki bunun sebebi kim veya ney? Neden Suriye’nin yakın geçmişinde hiçbir zaman akan kan durmadı. Osmanlı toprakları dahilinde iken, ticaretin ana merkezlerinden olan Suriye bugün neden kan ve göz yaşının ana merkezlerinden bir tanesi olmuş durumda…

İran’ın, Amerikan’ın, İngiltere’nin, Fransa’nın, İsrail’in, Rusya’nın ve şimdi de Almanya’nın dahil olduğu bir Türkiye karşıtlığı birliği var. Peki bu birlik daha önce yok muydu? Daha önce de var ise, bu aktörlerin Suriye’deki kaosun oluşmasında ki rolleri nelerdir? Tüm sorulara ışık tutmak için öncelikli olarak Suriye’nin yakın tarihine bakmak gerekiyor. Tarihi iyi okursak, aslında tüm olayların tekerrür ettiğini, değişen tek şeyin sadece aktörlerin isimleri olduğunu görebiliriz. Ve tarihi okuduğumuzda, aslında bu olayların yaşanacağını bizlere ta 1950’li li yıllarında haber verildiği gerçeğini görür olacağız.

Binlerce yıllık tarihi ve kültürel simgesi bir ülke Suriye! Şimdi ne halde… Yarım asır boyunca ülkeyi yöneten Esad Ailesi kim? Ne yaptı onlar? Amerika Suriye’de rejim değişmeli diyor! Rusya ve İran, ‘’hayır Suriye’de rejim devam etmeli, toprak bütünlüğünü devam etmeli’’ diyor… Türkiye Esad rejimine karşı ama bir yandan Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor. Ortadoğu’yu bir oyun tahtası haline getiren güçlerin varlığını unutmadan, bakalım Suriye tarihte neler yaşadı da bugün bu hallere geldi?

Suriye tarih boyunca Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklular gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapar. Günümüzden 503 yıl önce, 24 Ağustos 1516’da ise Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılır. 402 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altında, tarihinin en sakin ve en güvenli dönemini yaşar. Suriye Osmanlı’nın bir vilayeti olarak etnik ve dini çeşitliliği ile 4 asır boyunca çatışmadan, asimilasyon uğramadan Türk İdaresi sayesinde yaşar.

SURİYE BİR BATAKLIK MI?

Dönemin ticaret yollarının kontrolü, Suriye’dedir. Şam, bütün bu doğu ticaretin yığıldığı bir ticaret merkezidir. Suriye’ye hakim olmak demek, Ortadoğu’yu kontrol altında tutmak demektir. Bu yüzden bu topraklara Avrupa’nın da ilgisi büyüktür. İngiltere ve Fransa’nın kışkırtmaları sebebiyle bölgede Türk Arap ilişkileri iyice bozulmaya başlar. Şam ve Halep merkezlerinde Türklere karşı isyanlar çıkar. Avrupa’dan getirilen ateşli silahlar, bir iki aşiretler tarafından kullanılır. Suriye topraklarında artık eşkıyalık hareketleri boy göstermeye başlar. Ve 1. Dünya Savaşı gelir çatar. İngiltere 1. Dünya Savaşı sırasında Mekke Emiri Şerif’in İsyan çıkartmasına karşı bağımsızlık sözü verir. Bunun üzerine Şerif Hüseyin ‘’Türkler dinden çıktılar. Arapların Türklere karşı Cihad-ı Farzdır’’ diye bildiri yayınlar. 1. Dünya Savaşı’nın ardından çöküş yaşayan Osmanlı, Şerif Hüseyin’in çıkarttığı isyanla da gücünü kaybeder.

FRANSA’NIN SURİYE’DE Kİ HAİN OYUNU

Batılı devletlerin ‘’size bağımsızlık vereceğim’’ vaatlerine kanan Suriye, Osmanlı’dan koparıldıktan sonra Fransız mandası altına girer. Fransa Suriye’yi etnik ve dini temellere göre devletçiklere böler. Halep devleti, Şam Devleti, Dürzi Devleti, Lübnan Devleti, Merkezi Arap alevi devleti ve sonradan Türkiye’ye katılan Hatay yani eski adı ile İskenderun Devleti olmak üzere 6 yapılı bir yönetim oluşturur. Böylelikle azınlıkların çoğunu oluşturdukları yerlere özerklik verilerek, dini ve milli farklılıklar kamçılanır. Yeni bir kimlik yaratmanın, bir ulus yaratmanın önüne geçilir. Fransız Suriye’de böl yönet politikası izlemiştir. İşte Fransa’nın bu politikaları günümüz Suriye’sinde iç savaşa kadar giden yola zemin hazırlamıştır. Fransa’nın baskıcı yönetiminden sıkılan Suriye halkı, bağımsız olmak için sürekli yürüyüşler yapar.

SURİYE’NİN İLK CUMHURBAŞKANI

İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Fransa, Suriye üzerinde eskisi gibi hakimiyet kuramayacağını anlar. 1941’de Suriye’ye kısmı özerklik verir. 1943’te seçilen ilk Cumhurbaşkanı, ailesi aslen Konyalı olan, eğitimini İstanbul’da tamamlayan Şükrü El Kuvvetli olur. Fransız mandırasına karşı mücadele vermiş ve sonunda Cumhurbaşkanı olmuştur. 15 Nisan 1946’da Suriye tamamen bağımsızlığına kavuşur ama muradına eremez. Bu yeni dönem istikrar dönemi değil, tersine siyasi çalkantıların ve askeri darbelerin yaşandığı bir dönemde olacaktır. Bu sırada Filistin’de bir İsrail Devleti kurulmuştur. Birleşmiş Milletler ‘de İsrail’in kuruluşu ilan edilmesinden birkaç saat sonra Arap Birliği İsrail’e karşı savaş açar. Mısır, Ürdün ve Irak kuvvetleri 3 yönden saldırıya geçer. Ama İsrail Araplara karşı Zafer kazanır. Suriye’de askerlerin bir kısmı hükümeti, hükümette askerleri suçlar.

General Hüznü Zaim, 1949’da darbeyle Cumhurbaşkanı Şükrü Beyi iktidardan indirir.

Şimdi Ortadoğu’da bir kural haline gelen ’Darbeyle gelen darbeyle gider’’ diye bir durum var! Daha bir yılını doldurmadan Hüsnü Zaim’e da darbe yapılır. Generaller böyle kendi aralarında darbe oyunu oynamaya başlarlar. 1949’dan 1955’e kadar Suriye darbeyle 8 Cumhurbaşkanı değiştirir. Artık sabah erken kalkan darbe yapabilir hale gelmiştir. Darbeler Suriye’de gelenek hale gelir.

İlk darbe yapılarak iktidardan indirilen Şükrü El Kuvvetli, cezası affedilir ve Mısır’da ki sürgününden döner ve Suriye’de ikinci defa Cumhurbaşkanı olur. Suriye’nin Sovyet Rusya ile imzaladığı ekonomik ve askeri yardımları içeren anlaşmanın içeriği açıklanması ile, ortalık karışır. Baya güneyde kalan bir Arap Ülkesi, nadir görülecek bir şekilde Sovyet Rusya ile yakınlaşarak sosyalist fikirlere gönül vermeye başlamıştır.

1950 YILINDA SURİYE’DE GÜVENLİ BÖLGE

Andan Menderes hükümeti, Amerika’nın teşviki ile Türkiye’de Sovyet etkisinin önlenmesi gerektiğini duyurur. Zaten Türkiye ilk Adnan Menderes döneminde NATO’ya da girerek, tarafını belli etmiştir. Karşılıklı suçlamalarının ardından, Türkiye Suriye sınırına 50 bin asker yığar. Türk-İngiliz ve Amerika Savaş uçakları, Suriye’nin sınır bölgelerinde uçmaya başlar. Moskova Amerika’nın Türkiye’yi Suriye’ye karşı kışkırttığını açıklar. 

TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASI

Suriye Cumhurbaşkanı Şükrü El Kuvvetli durum ile ilgili olarak bir söyleyişinde şunları söyler;

‘’Durup dururken şimdi Türkiye sınırımıza asker yığıyor. Andan bey ne yapmak istiyor? Yeniden Osmanlı İmparatorluğu’nu mu yaşatmak istiyor Ortadoğu’da? Menderes inanıyor mu ki Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya onun bölgede önemli bir rol oynamasına müsaade edecek? Hayır asla…

Amerika ve İngiltere Türkiye’yi, Adnan Bey’i kullanmak istiyor. Kime karşı? Bize karşı. Tıpkı İsrail’i kullandığı gibi… Sonuç ne olacak? Adnan Bey bizi Nasır’ın ve Rusya2nın kucağına atmış olacak.

Siz nasıl bir büyük devletin himayesine sığınıyorsanız, biz de karşı tarafta bulunan Rusya’ya sığınacağız.

Bizi komünist yapacaktır Adnan Bey. Hem de zorla komünistlerin kucağına atıyor bizi. Komünistler Suriye’ye yerleşirse, sınırımız da bin kilometreyi bulan yumuşak bir karnımız var. Esasen Rusya’nın istediği o değil mi? Akdeniz’e Basra Körfezi’ne yerleşmek… Sıcak denizler peşinde değil mi? Bu petrol varken Amerika, İngiltere ve Rusya daima burada kalacaklardır. Bütün oyunlar burada oynanacak. Bu oyunda ne Adnan Bey’e ne Nasır’a ne de bize fayda gelir.

Gelin el ele verelim. Bizi kimsenin kucağına atmayın. Birlikte meselemizi çözelim. Menfaatlerimiz müşterektir. Biz birbirimizi sevmeye, birbirimizle iyi geçinmeye mecburuz’’ ifadelerini kullanmıştır.

RUSYA TÜRKİYE ANLAŞMASI

Amerika ve Rusya’nın Türkiye ve Suriye üzerinden restleşmeleri, tarafları nerdeyse savaşın eşiğine getirir. Suriye Sovyet Rusya ile beraber, konuyu BM’ye taşır. Kriz bir bakıma masada çözülür. Sovyetler Birliği Başkanı Nikolay Bulganin Menderes’e bir mektup yollar. İki ülke arasında anlaşma sağlanması için, Sovyet Rusya’nın hazır olduğunu, hiçbir Arap Ülkesi ile gizli bir anlaşması olmadığını, Arap ülkelerine yaptığı silah yardımının, İstiklal Savaşında Türkiye’ye yaptığı yardım ile aynı olduğunu söyler. Sovyetlerin tutumunu yumuşatması, Türkiye ile Suriye arasında ki gerginliği de azaltır. Ama o günlerden beri Suriye ile Türkiye arasında ki ilişkiler düzelmez. Bölge halkı, Suriye’yi satranç tahtası gibi kullanan İngiltere ve Amerikan’dan İllallah etmiştir.

BAAS REJİMİ NASIL NİÇİN KURULDU?

Bu dönemde, batı karşıtı söylemleri ile çıkan bir parti vardır. BAAS partisi. BAAS partisi, Suriye’de büyük oranda hakimiyet sağlar. Parti, batı eğitimi almış iki Suriyeli tarafından kurulmuştur. Kurucuları aslında iki yakın dosttur. Bu partinin kuruluş hikayesi ve ardından Esad ailesine geçmesi de bir hayli ilginç. Orta sınıf bir ailenin oğlu olarak Şam’da dünyaya gelen Mişel Eflak, temel eğitimini Suriye’de tamamladıktan sonra üniversite eğitimi için Paris’e gider. Felsefe bölümünde okurken Selahaddin El Bitar ile tanışır. İki arkadaş, Paris’te ki öğrenci çevresinde ki akımın etkisi ile komünizmi benimser.

MISIR’IN SURİYE’YE İHANETİ

Daha sonrasında Suriye’ye dönerek lisede öğretmenlik yapan Mişel Eflak, Suriye-Lübnan komünist Partisi’nin Fransa’nın sömürgeci yönetimini desteklediğini görünce, Komünizmle bağlarını tamamen kopartıp Arap milliyetçiliğine yönelir. Yakın dostu Bitar’da bu değişim de Mişel’i takip eder. İkili Suriye’nin çeşitli şehirlerinde koordineli bir şekilde fikirlerini olgunlaştırıp, 1947’de nihayet BAAS partisini şekillendirirler. BAAS kelime anlamıyla ‘’Yeniden Diriliş’’ anlamına gelir. Bu iki yakın dost, Arapların yeniden dirilişinin birlik, özgürlük ve sosyalizm ile olacağını savunur. BAAS partisinin şiddetli isteği ile 1958’de Suriye be Mısır tek çatı altında birleştirilerek Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında yeni bir devlet oluşur. Ama sonuç bekledikleri gibi olmaz. Mısır Cumhurbaşkanı Celal Abdül Nasır, Suriye’ye sürekli baskı uygular. Şam’ı Kahire’ye tabi olmaya zorlar. BAAS üyesi olduğu bilinen yüzlerce subayın görevden alınırken bir kısmı, kolayca kontrol edilebilmek amacıyla Mısır’a tayin edilir ya da sürülür. Böylece siyasi ve askeri üstünlük tümüyle Mısır’ın eline geçer. BAAS partisi büyük ölçüde zayıflatılır. Nasır’ın Suriye’yi küçümseyen politikası, subayları rahatsız eder. 1961 yılında Suriyeli subayların darbe yapmasıyla Birleşik Arap Cumhuriyeti daha 3. Yılında dağılır.

DARBELER ÜLKESİ SURİYE

Sıra BAAS partisine gelmiştir. Kurucu Mişel’in de desteğini alan bazı subaylar 1963’de darbe yaparak iktidara gelir. Bunu da darbe değil ‘’8 Mart Devrimi’’ olarak adlandırırlar. BAAS partisi iç politikada sosyalizmi dış işlerinde Arap milliyetçiliğini esas alarak iktidar olur. Ama bu seferde BAAS partisi birbirine düşer. BAAS partisinin askeri kanadı ile sivil kanadı arasında iktidar mücadelesi başlar. 16 Yaşından beri BAAS partisinde olan, hava kuvvetleri komutanı Hafız Esad ve Baas Cedid önderliğinde BAAS’çı askerler BAAS yönetimine darbe yapar. BAAS partisinin kurucuları Mişel ve Bitar dahil birçok yönetici sürgüne gönderilir.

HAFIZ ESAD VE BAAS REJİMİ

Suriye’nin yeni liderleri Salah Cedid ve Hafız Esad’tır. Partinin yöneticilerinin sürgüne gönderilmesi ile, partinin söylemlerini kaba, militarist söylemler alır. 1967’ye gelindiğinde İsrail’in Golan tepelerini işgal etmesi üzerine siyasal çekişmeler artar. Milli Savunma Bakanlığı’na getirilen Hafız Esad, 1970’de daha 4 sene evvel önce kafa kafaya verip beraber darbe yaptığı Salah Cedid’e karşı darbe yapar. Hafız Esad tek başına iktidara oturur. Kendini devlet başkanı ilan ederek, diktatör temellerini atar. Ülkenin tek hakimi olunca BAAS’ın bir çok yöneticisini de hapse atar. Esad Suriye’nin bütün kurumlarının üzerinde mutlak bir hakimiyet kurar. Ülkeyi kendi özel mülkü gibi yöneterek BAAS partisini kendi hanedanlığına çevirir. Çevresini en yakın akrabaları ile güçlendirir. BAAS partisinin ideolojisi olan Arap milliyetçiliği rafa kaldırılarak, Suriye milliyetçiliği ile ulus yaratılmaya çalışılır.

Esad otoriter ama istikrarlı bir hükümet kurulması adına bazı politikalar uygular. Mesela mezhep belirtmek bir tabu haline gelir. Alevi-Sünni gibi mezheplerinin isimlerinin kullanılmamasına özen gösterilir. Suriye’de bölünmüşlüğü aşmak için, belirli bir kesimi ifade eden terimleri ortadan kaldırır. Dini terimleri ifade eden coğrafi tanımlar, gözden geçirilir.

Hangi dinde olursa olsun bütün Arapların eşit olduğunu vurgulamak için Dürzi Dağı yerine Arap Dağı, Alevi Dağları yerine Salih Dağları, Hristiyan Vadisi yerine de Yeşeren Vadi adı kullanılır. Köylerin Kürtçe isimleri de Arapça isimlerle değiştirilir. Ayrıca Hafız Esad, desteğini arttırmak için 85 BAAS üyesi, 40 Milliyetçi Sol Parti üyesi, 48 çeşitli işçi örgütü, köylü ve meslek organizasyonların temsilcilerinden oluşan 173 sandalyeli halk meclisini oluşturur. Ülke artık toparlanma sürecine girmiştir. Sürekli darbe olan bir ülke imajı silinerek, dirayetli bir Suriye ortaya konur.

İLK İSYAN

Esad’ın iktidarını sarsan ilk hamle Müslüman Kardeşler’den gelir. 1973 yılındaki yeni anayasa taslağında İslam’ın devletin resmi dini olarak tanımlanması üzerine çeşitli protestolar düzenlenir. Hafız Esad Sünni halkın tepkisini yatıştırmak için Anayasaya devlet başkanının Müslüman olması gerektiği yönünde bir madde koydurur. Sık sık sık Cuma namazlarında boy gösterir ve bir sonraki yılda kutsal toprakları ziyaret eder. Ama bu hamleler fanatik İslamcı muhalefeti yapıştırmaz. Hafız Esad Suriye’yi modern hale getirdiği ve sanayisini güçlendirdiği için yönetimi destekleyen çevreler tarafından takdir görür. Hem orduyu hem de ekonomiyi güçlü bir hale getirir. Kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olmaları için yasalar çıkartılır. Meclisteki kadın milletvekili oranları artar. Laikliğe karşı olanlar, kadınlar lehine olan reformlara da karşı çıkar.

MÜSLÜMAN KARDEŞLER’İN IŞİD ve FETÖ BENZERLİĞİ

Müslüman Kardeşler Suriye’ye şeriat getirmek için Arap Alevileri dinden çıkmış olarak niteleyip, rejime karşı cihat ilan eder ve Alevilere yönelik suikastlar yapmaya başlar. 1976 yılında havadaki Garnizon komutanı, 1977’de Şam Üniversitesi rektörü, 1978’de İçişleri Bakanlığı polis İdaresi müdürü, 1979’da yüksek güvenlik Mahkemesi savcısı gibi birçok ismi suikaste kurban gider.

Müslüman Kardeşler 1979 yılında çoğunluğu alevi olan Halep Topçu okuluna saldırır. 32 askeri öğrenci hayatını kaybeder. Bunun üzerine Müslüman Kardeşler üyesi 300 kişi rejim tarafından tutuklanır. Hafız Esad, Halep saldırısı sonrası yaptığı konuşmasında ‘’Müslüman kardeşlerin Kur-an’da anlatılan İslam ile hiçbir alakaları yoktur. Arap Sosyalist partisi dinler arasında ayrım gözetmeyen milliyetçi sosyalist bir partidir. Dini bütün Bir Müslüman olarak herkesi inançlı olmaya ve İslamiyet’e aykırı düşen fanatizm ile mücadele etmeye çağırırım’’ der. ‘’Eğer Suriye mezhepçiliğinin önüne geçilmesi idi şimdi Suriye var olmazdı’’ der…

DÜN MÜSLÜMAN KARDEŞLERE DESTEK VERENLER BUGÜN IŞİD’E PYD’YE DESTEK VERİYOR

Okula saldırıdan 1 sene sonra bu defa Hafız Esad’a suikast düzenlenir. Korumalarının kendilerini siper etmesi üzerine şans eseri kurtulur. Ama bu suikast girişiminin bedeli ağır olacaktır. Cezaevinde tutulan 300 kişilik örgüt üyeleri idam edilir. Suriye Millet Meclisi Müslüman kardeşlere yönelik ölüm cezası kararını kabul eder. Kanuna göre teslim olanların idam edilmeyeceği garantisinin verilmesi üzerine 1052 kişi teslim olur. Hafız Esad’ın saldırılara vermiş olduğu sert cevaplar ile birlikte Müslüman kardeşlerin eylemi daha da artar. 1982 yılında Hama kentinde, Müslüman Kardeşler Çetesi kenti ele geçirerek şeriat ilan eder. Bazı Cami minarelerinden halka Cihat çağrısı yapılır. Eşzamanlı olarak Müslüman kardeşlerinin silahlı militanları hükümet binalarına saldırı başlatır. O sırada Genelkurmay Başkanı Hafız Esad’ın kardeşi Rıfat Esat’tır. Rıfat Esad, isyanın bastırılması emrini verir. Sivillerin bölgeyi terk etmesi için havadan bildiriler dağıtılır. İnsanlar O bölgeyi boşaltsa da bir kısmı zorla tutulur. Ordu bir hafta kadar bekledikten sonra bölgeyi ağır silahlarla vurmaya başlar. Havadan yapılan bu saldırı sonrası, Suriye’deki isyan sona erer. Müslüman Kardeşleri Üyeleri ve sempatizanları Avrupa’ya dağılır. Hafız Esad doksanlarda politikasını yumuşatarak cezaevinde bulunan Müslüman kardeşlerin bir kısmını serbest bırakır. Esat sıkı sıkıya sarıldığı iktidarı 29 yıl boyunca kimseye kaptırmadan sürdürmeyi başarmıştır. Suriye gibi darbelerin gelenek haline geldiği bir ülkede bunu başarmak da bir hayli zordur. Hafız Esad, 2000 yılında akciğer kanserinden ölmüştür.

Exit mobile version